Sultan Ahmet Camii ve Külliyesi
Sultan Ahmet Camii, Osmanlı Padişahı I. Ahmed (1603-1617) tarafından 1609-1617 yılları arasında İstanbul tarihî yarımadada devrin başmimarı Sedefkâr Mehmed Ağa’ya yaptırılan tarihi bir cami ile külliyenin adıdır. Külliye cami, hünkâr kasrı, sıbyan mektebi, medrese, arasta, hamam, dârüşşifâ[1], imâret-i âmire[2], tabhâneler, han, dârülkurrâ, türbe, sebiller, çeşmeler, dükkânlar, odalar, mahzenler, kahvehane ve evlerden oluşmaktaydı. Cami mavi ve yeşil ağırlıklı 21.000’i aşkın el yapımı İznik çinisiyle bezendiği ve beş ana kubbesi, altı minaresi ve sekiz ikincil kubbesinin içi yine mavi ağırlıklı kalem işleri ile süslendiği için Avrupalılarca Mavi Camii anlamına gelen Blue Mosque olarak adlandırılmaktadır. Bu yapıların bir kısmı, mahzenler, kahvehane, evler, dârüşşifâ (hamamı hariç), tabhâneler, hanla bazı dükkânlar ve üç sebil günümüze ulaşamamıştır. İstanbul’un en önemli turizm destinasyonu olan Ayasofya’nın yanında yer alan yapı, Ayasofya‘nın 1935 yılında camiden müzeye dönüştürülmesiyle, İstanbul’un ana camii konumuna ulaşmıştır. 30 Kasım 2006 günü XVI. Papa Benedict, Türkiye ziyareti sırasında Sultan Ahmed Camii’ni ziyaret etmiş olup, bu bir Papa’nın ikinci defa bir camiyi ziyaret edişi olarak tarihe geçmiştir.
İnşası
11 Kasım 1606 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya Arşidüklüğü arasında imzalanan 1593-1606 Osmanlı-Avusturya Savaşı’nı sona erdiren Zitvatorok Antlaşması ve İran ile 1603-18 arasındaki savaşlarda yaşanan kayıpların ardından Osmanlı büyük ölçüde prestij kaybetmiştir. Sadece 14 yaşındayken 14. Osmanlı padişahı olarak tahta oturan ve son derece dindar birisi olarak bilinen Sultan Ahmet, Osmanlı gücünü yeniden toparlamak için İstanbul’da büyük bir cami inşa etmeye karar vermiştir. Ayasofya ve Süleymaniye gibi görkemli anıtlarla yarışacak bir eser olması arzulanan Sultan Ahmet Camii, 40 yıldan fazla bir süredir inşa edilen ilk imparatorluk camisi olacaktı. Bununla birlikte I. Ahmed’in selefleri camilerini kazanılan savaş ganimetleriyle öderken, Ahmet kayda değer zaferler kazanmadığı için caminin masrafı hazineden karşılanmıştır. Cami, bir zamanlar tarihi Bizans imparatorlarının Büyük Sarayı üzerinde, İstanbul’un birincil önemdeki imparatorluk camisi Ayasofya ve Hipodromun önüne, şehir siluetine hükmettiği için önemli sembolik bir anlama sahip bir bölgede inşa edilmiştir. Hipodromun kıble yönünde eski Bizans sarayı üzerine inşa edilen Ayşe Sultan Sarayı hem Topkapı Sarayı’na yakın hem de oldukça büyük alana sahip olduğundan 30 yük dinar halis ayar altın ödenerek satın alınmıştır.
Caminin güney kenarının büyük kısmı, eski Bizans Büyük Sarayı’nın tonozlu temellerine dayanmaktadır. 1609 yılında sarayın bizzat I. Ahmet tarafından sarayın temeline ilk kazma vurularak inşaat başlamış olup, bu kazma günümüzde Topkapı Sarayı’nda saklanmaktadır. Evliya Çelebi ünlü seyahatnamesinde o günü “Cümle üstat mimar ve mühendisler toplanıp Üsküdarlı Mahmut Efendi’nin ve üstadımız Evliya Efendi’nin duaları ile esasının kazılmasına başladı. Evvela Sultan Ahmed Han, eteğine toprak doldurup ”Ya Rab! Ahmed kulunun hizmetidir, kabul eyle” deyüp amelelerle birlikte temelden toprak taşıdı…” sözleriyle aktarmıştır. 7 yıl, 5 ay, 6 gün süren inşaat 1616 yılı 2 Haziran Cuma gelindiğinde sona ermiş ve Sultan ve devlet erkânının katılımıyla görkemli bir açılış merasimi yapılmıştır. Cami başlangıçta ‘Yeni Cami’ olarak adlandırılmışsa da 1665’te Valide Sultan Camii olarak da bilinen Eminönü Yeni Cami’nin açılışından sonra bugün kullanılan Sultanahmet Camii adını almıştır.
Mimari
Sultan Ahmet Camii, Cami klasik Osmanlı mimarisinin revaklı avlulu şemasını devam ettirmektedir. İki asırlık Osmanlı Camii gelişiminin bir sonucu
tasarlanan Sultan Ahmet Camii’nin beş ana kubbesi, altı minaresi ve sekiz ikincil kubbesi vardır. Ayasofya’nın mimari unsurları geleneksel İslam mimarisiyle sentezlenerek inşa edilen bu yapı klasik dönemin son büyük camisi olarak kabul edilmektedir. Büyüklük, görkem ve ihtişamı hedefleyen Mimar Sedefkâr Mehmed Ağa, büyük usta önemli ölçüde Mimar Sinan’ın fikirlerini kullanmıştır. Ortasında büyük bir avlu, avlu ortasında çeşme ve abdest yeri bulunmaktadır.
İç Mekân
Caminin ibadethane bölümü 64×72 metre boyutlarında olup, 43 metre yüksekliğindeki merkezi kubbesinin çapı ise 23,5 metredir. Camiyi süslemek için iç mekânda üst bölümde 50’den fazla farklı tasarımda ve her birinde 60 lale çizimine sahip 20 bin el yapımı İznik çinisi ve 200 vitray pencere kullanılmıştır. Alt katlardaki çiniler tasarımda geleneksel iken galeri katındaki tasarımlar çiçek, meyve ve selvi tasvirlerinden oluşmaktadır. Her bir çini için ödenecek ücret padişahın kararnamesi ile belirlenirken, çini fiyatları genel olarak zamanla artmış ama binada kullanılan çinilerin kalitesi kademeli olarak azalmıştır. 1883 yılında bu orijinal kalem işlerinin üzeri sıvanarak kapatılmış, yerine orijinal desenlerden farklı kalem işleri yapılmışsa da 1976’da başlayan çalışmalarda bunların bir kısmı bırakılırken eskiler kazınarak ortaya çıkarılmıştır.
Karmaşık tasarımlara sahip 200’den fazla vitray pencere cami içine doğal ışığı almaktaysa da günümüzde avizeler tarafından da desteklenmektedir. Avizelerde, örümcekleri kovarak caminin içindeki örümcek ağlarını engellemeyi amaçlayan devekuşu yumurtaları bulunmaktaydı. Müstakimzâde’ye göre cami içindeki süslemelerin çoğu zamanının en iyi hattatı olduğu düşünülen Seyyid Kasim Gubari’nin elinden çıkan Kur’an’dan ayetleridir. Caminin zemini hayırseverler tarafından bağışlanan ve yıprandıklarında düzenli olarak değiştirilen halılarla kaplıdır. Her yarı kubbede 14 pencere, merkezi kubbede ise dördü kör 28 pencere bulunmaktadır. Pencerelerde kullanılan renkli cam, Venedik‘in padişaha armağanıydı.
Minber, Mihrap ve Hünkar Kasrı
Caminin içindeki en önemli unsur incelikle oyulmuş mermerden yapılmış mihrap olup, üzerinde bir niş ile çift yazıtlı bir panel bulunmaktadır. Mihrabın sağında, imamın vaazını gerçekleştirdiği sırada durduğu, zengin bir şekilde dekore edilmiş minber yer almaktadır. “L” şeklinde bir alana üzerinde bir sundurma ve iki küçük odadan oluşan Hünkâr Kasrı güneydoğu köşesinde yer almaktadır. Padişahların namazdan önce veya sonra bir süre dinlendiği, belki de çeşitli görüşmeler yaptığı hünkâr kasrı Osmanlı mimarisinde ilk defa bu Sultan Ahmet camide görülmektedir. Hünkâr kasrı 1912 yangınında harap olmuşsa da sonradan Vakıflar İdaresi tarafından restore edilmiş ve bugün İstanbul Vakıflar Halı ve Kilim Müzesi olarak kullanılmaktadır. Cami içindeki birçok lamba bir zamanlar altın ve değerli taşlarla kaplanmışsa da zamanla bunlar müzelere kaldırılmış, yağmalanmış ya da kaybolmuştur.
Restorasyon
Sultanahmet Camii’nde Vakıflar Birinci Bölge Müdürlüğü tarafından yürütülen restorasyon çalışmaları 2017 yılının Temmuz ayında başlamış olup,
Cami kubbesinden başlatılan çalışmalar daha sonra minare ve dış cephede de devam etmiştir. Çalışmalar kapsamında önce avlu duvarlarının bulunduğu bölgeye iskele kurulurken, tarihi cami avlusunun pencerelerindeki beton blokların kırılarak iskelenin tutturulması tartışmalara neden olmuştur. Müdürlük savunmasında kırılanların 1960’lardan sonra yapılmış ve orijinal olmayan çimentodan yapılmış donatılar olduğunu iddia etmiştir. Restorasyonun 2020’de bitmesi beklenmektedir.
Dış mekân
Sultanahmet Camii, geniş ön avlu dış cephesi, kubbelere küçük kuleler eklenmesi dışında Süleymaniye Camii cephesi ile aynı şekilde inşa edilmiştir. Dış avlu kuzeye ve doğuya üçer, batıya ve güneye ikişer kapıyla açılmaktadır. Cami alanına denk yer kaplayan avlu kubbeli revak ile çevrilidir. Her iki tarafta da abdest alma yerleri mevcut olup, merkez altıgen çeşme avluya göre oldukça küçüktür. Caminin dış avlu duvarının köşesinde iki tonoz üzerinde inşa edilmiş Sıbyan Mektebi de 1912’de yangında harap olmuşsa da baştan aşağı tamir edilmiştir. Burası günümüzde turistlere Sultanahmet Camii ve genel olarak İslam hakkında bilgi vermek amacıyla kullanılmaktadır. Avlu girişinin batı tarafının üst kısmında ağır bir demir zincir asılı olup, cami avlusuna at sırtında girmesine izin verilen tek kişi olan padişah, buradan geçerken başını eğmek zorunda kalmakta böylece ilahi güç karşısında alçakgönüllülüğünü göstererek sembolik bir jesti gerçekleştirmekteydi.
Medrese
Caminin kuzeydoğusunda avlunun dışında yer alan dikdörtgen planlı Dârülhadis Medresesi avlu etrafında sıralanmış ubbeli revak ve odalardan oluşmaktadır. 24 öğrencei osadına sahip medrese en son 1935 yılında onarılmış olup, günümüzde Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin deposu olarak kullanılmaktadır.
Dârülkurrâ ve Türbe
Dârülkurrâ, Dârülhadis Medresesinin kuzeyinde türbe ile birlikte ayrı bir avlu içerisinde yer alan kare planlı yapı olup, bugün Türbeler Müze Müdürlüğü’nün deposu olarak kullanılmaktadır. Dârülkurrânın doğusunda yer alan türbe ise I. Ahmed’in vefatından sonra inşa edilmş ancak 1619’da II. Osman tarafından bitirilmiştir. Türbede I. Ahmed’den başka hanımı Mahpeyker Kösem Sultan, II. Osman ve IV. Murad ile hânedan ailesinden çeşitli kişiler yatmaktadır.
“Sultan Ahmet Camii, 6 minareli olarak inşa edilen ilk Osmanlı camisidir.”
Minareler
O döneme kadar Osmanlı sultanları en fazla 4, sultanların şehzade ve kızları en fazla 2, diğerleri ise 1 minareli cami inşa edebilmekteydi ki Kanuni Sultan Süleyman’ın inşa ettirdiği Süleymaniye Cami ile II. Mehmet tarafından camiye dönüştürülen Bizans katedrali Ayasofya 4’er minareliydi. Buna karşın askeri meydanlarda gösteremediği gücünü yeni camide göstermek isteyen Ahmet caminin 6 minareli olması gerektiğinde ısrar edince Mekke’de Mescid-i Harâm ile eşit sayıda minare sayısından dolayı ulemanın tepkisini çekmiştir. Bunun üzerine Ahmet Mescid-i Harâm’a yedinci bir minare ekleterek ulemanın gönlünü almaya çalışmıştır. Ahmet’in kusurunu örtmeye yönelik bir söylenceye göre güya Sultan ‘altın minareli’ bir cami istemiş ama mimar sözü yanlış anlayıp altı minareli bir cami inşa etmiştir. Bununla birlikte Cumhuriyet döneminde başka altı minareli camiler inşa edilmiştir.[3] Sultanahmet Camii köşelerinde kurşun kalem şeklindeki küfeki taşıyla inşa edilmiş dört minarenin her birinde üç şerefe diğer ikisinde iki şerefe bulunmaktadır.
Kaynakça
Çobanoğlu, Ahmet Vefa. Sultan Ahmet Camii ve Külliyesi. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 37: 497-503. İstanbul: TDV Yayınları, 2007
Eyice, Semavi. “İstanbul Minareleri”, Türk San‘atı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, İstanbul 1963, I, 53-54
Evliya Çelebi, Seyahatnâme, I, 216-219
Goodwin, G. A History of Ottoman Architecture, London 1971, s. 342-349K
uban, Doğan. Osmanlı Mimarisi, İstanbul 2007, s. 361-369
Müller-Wiener, W. İstanbul’un Tarihsel Topografyası (çev. Ülker Sayın), İstanbul 1998, s. 470-474
Nayır, Zeynep. Osmanlı Mimarlığında Sultan Ahmet Külliyesi ve Sonrası (1609-1690), İstanbul 1975, s. 35-112
Öner, Alev. “Sultan Ahmet I. Türbesi”, TTOK Belleteni, LXV/344 (1979), s. 24-29
Notlar
[1] Mescid ve hamam
[2] Mutfak, fırın, kiler, yemekhane
[3] Cumhuriyet döneminde 1986’da Bayrampaşa’da Yeşil Cami, 1998 yılında Adana’nın Reşatbey semtinde Türkiye Diyanet Vakfı ve Sabancı Vakfı’nın ortaklaşa yaptırdığı Sabancı Merkez Camii, yine 1998’de açılan Mersin Muğdat Camii ve 2013-2019 arasında Üsküdar’da Büyük Çamlıca Camii altı minareli olarak inşa edilmiştir.
Harika bir paylaşım. ellerinize sağlık. çok teşekkür ediyorum.